Bir selam, bir teşekkür ve yazmaya devam…

TEODORA DONİ
Bir selam, bir teşekkür ve yazmaya devam…
 
Timeturk’te yazmaya başladığımda Timeturk okuyucularını Selamünaleyküm başlıklı yazımla selamlamış ve o yazıda biz Müslümanlara özgü selamlaşmanın güzelliğine dikkat çekmiştim.
 
Timeturk’teki okuyucularımın birçoğunun aynı zamanda Yeni Şafak okuyucusu olduğunu biliyorum, en azından ben öyle sanıyorum, inşallah yanılmıyorum, dolayısıyla birçoğunuzla önceden tanışıyoruz.
 
Şimdi de Yeni Şafak’taki bu ilk yazımda öncelikle hem önceden tanıştığımız hem bugün tanışacağımız tüm Yeni Şafak okuyucularını tekrar Allah’ın selamıyla selamlamak istiyorum: “Selamünaleyküm”
 
Yazılarıma yer vererek beni okuyucuyla buluşturan başta Genel Yayın Yönetmeni Sayın Turan Kışlakçı olmak üzere tüm Timeturk yazı ailesine ve çalışanlarına çok teşekkür ediyorum.
 
Timeturk'te yazmaya başlamanın heyecanını şimdi çok daha fazlasıyla Yeni Şafak gazetesinde yazmaya başlarken duyuyorum ve diyorum ki, yazmaya devam… Acıları da sevinçleri de paylaşmaya devam. Birlikte sorular sormaya, birlikte cevaplar aramaya devam…
 
Biliyorsunuz, 24 Eylül günü okullar açıldı ve sadece öğrenciler için değil veliler için de tekrar zor bir maraton başlamış oldu. Sanırım okulların açılmasıyla en çok heyecanlanan ve mutlu olanlar sadece ilkokula ve ana sınıfına başlayan minikler oldu ki onlar zaten bir hafta önce başladılar.
 
Miniklerin bir hafta önce başlamaları her ne kadar iyi bir uygulama gibi görünüyorsa da daha sonra okulun büyük çocuklar tarafından istila edildiğini gördüklerinde çok korktuklarını biliyorum. Kocaman bir okul bir hafta boyunca miniklere tahsis edildikten sonra tabi ki zor geliyor onlara büyüklerle aynı ortamda bulunmak.
 
 
Daha önce yazılarımı okumayanlar için Romanyalı olduğumu bir kere daha belirterek söylemek istiyorum ki, ben Romanya’da okula gittiğimde ilkokul dört yıl, ortaokul dört yıl idi, halen de aynı şekilde devam ediyor. Yani toplam ilköğretim süresi tıpkı burada olduğu gibi sekiz yıl. Eskiden burada da öyleydi, ilkokul ve ortaokul ayrıydı sadece yıl sayısı değişiyordu, ilkokul beş, ortaokul üç yıl. Şimdi ise Türkiye’de artık ilkokulla ortaokul, ilköğretim olarak birleştirildi ve bence bu çok kötü oldu.
 
Romanya’daki okullarda sabahları sadece ilkokula giden çocuklar vardı ki sanırım çocuklar için bu çok daha iyi oluyordu.
 
Oysa Türkiye’deki ilköğretim okullarında birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar bütün öğrenciler bir arada. Bir düşünün, birinci sınıfa giden öğrenci ile sekizinci sınıfa giden öğrenci arasındaki yaş farkını.
 
Büyük çocuklar çoğu zaman minikleri birbiriyle dövüştürerek eğleniyorlar, lavaboda bile sıra vermiyorlar, minikler ancak büyük öğrenciler lavabolardan çıktıktan sonra ihtiyaçlarını giderebiliyorlar. Servisler ise tam bir felaket, büyükler miniklere yer vermiyor veya minikler inerken yavaş indikleri için arkadan gelen büyükler tarafından eziliyorlar.
 
Yanlış anlaşılmam inşallah; bir anne olarak okullarda dikkatimi çeken iki hususu daha söylemeden bu yazımı bitirmek istemiyorum.
 
Söyleyeceklerim daha çok kız öğrencileri ve anneleri ilgilendiriyor. Hava sıcak olduğunda küçük kız çocuklarına anneleri önlük veya eteklerinin altına iç çamaşırından başka giysi giydirmiyorlar.
 
Çok muzip erkek çocuklar gördüm ki merdiven kenarlarında oturup, kız çocuklar geçsinler de onlar da kız çocukların eteklerinin altını görsün, diye bekliyorlar. Dünyanın eskisi gibi olmadığını hepimiz biliyoruz ve maalesef insanlar o minik kız çocuklarımız kadar saf değil.
 
Bir de sık sık kız öğrencilerin şapır şupur öğretmenlerini öpmesi var. Bir kız öğrencinin öğretmenini yakaladığı yerde şapır şupur öpmesi onu daha çok sevdiği anlamına gelmiyor bence. Bu davranışın öğrenci öğretmen ilişkisini bozduğunu düşünüyorum.
 
Bozmasa bile çok kötü bir görüntü oluyor çünkü hepimiz biliyoruz ki şimdi ki nesiller eskisi gibi değil ve çocuklar çoğu zaman fiziksel olarak daha gelişmiş oluyor.
 
Nasıl yazacağımı bilmiyorum ama galiba daha açıklayıcı olmak için şöyle anlatmam gerek. Yedinci veya sekizinci sınıfa giden bir kız öğrenci bazen fiziksel olarak daha uzun olabiliyor öğretmeninden. Öğretmenini görür görmez kollarını iki yana açıp hızla öğretmeninin boynuna sarılıyor. Bu öğretmenin erkek olduğunu düşünün ve sonrasını da artık siz tahmin edin. Eğer abarttığımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz çünkü ben böyle manzaraları defalarca gördüm.
 
Kısacası her iki konuda da iş öncelikle aileye düşüyor. Çünkü çocuklarımız daha okula başlar başlamaz, onlara “hadi çocuğum öp öğretmenini” diyen biz velileriz ve biz bu tutumumuzdan vazgeçmediğimiz sürece çocuklarımız bu davranışlarını ileriki yaşlarda da sürdürüyorlar.
 
Ben bu gözlemlerimi her fırsatta öğretmenlere anlatıyorum. Ne yazık ki onların da çoğu zaman bu konuda yapabilecekleri bir şey yok çünkü velilerle bunları konuştuklarında hep yanlış anlaşıldıklarını söylüyorlar bana.
 
 
Aslında öğrenci velilerinin yazılacak o kadar çok yanlışları var ki ama ben bu yazıyı burada bitiriyorum ve belki çok sonra bir başka yazıda bu konuya devam ederim inşallah.
 
Haftaya bugün, Yeni Şafak’ta, yine burada, yeni bir yazıda buluşuncaya dek, Allah’a emanet olun.
 
Tekrar, Selamünaleyküm.
 
5 Ekim 2009 Pazartesi  / Yeni Şafak
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir